Pcsibozulanadam olarak sizi karşılamaktan onur duyarım efenim :D

2 Ocak 2013 Çarşamba

durdurun

Kendimi kelimelere ve hecelere bölmek istiyorum. Zaman geçiyor. Zaman bana mı sorucak lan geçerken zaten. Zamanın hangi diliminin sikinde oldum ki. Zaten ben zamanın umurunda olma ihtimalimi sevdim. Sevdim demişken sevmeyi bilmiyorum, orada bir düzeltme olacak. Kavramlarla kafayı bozuyorum bu aralar. Bu aralar kendimi biliyorum, o zaman kendimi bildim bileli bir boka yaramıyorum. İlgi, alaka ve şefkat. Korkulan üçlü. Muhteşem sikertme. Korkabilirsiniz. Çünkü bunlardan birini gösteriyorsam, arkasından kayıtsız şartsız bir bağlılık gelecektir. Bağlılığın niteliklerini mıncıklamaya gerek yok, niceliğindeki tutarsızlık zaten, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bacım, dedirtecek seviyede. Bağlılık bir kişiye olur, iki, üç, beş derken. Velhasıl bu arada şoför mu ahçıya, ahçı mı bahçıvana, hizmetçi mi uşağa girmiyor, siz sormayın orasını. Neskafe ve sigara entelektüelliğine sahip her homosapienin kafiyeli tümceler kurma çabasına hayranım. Git şiir yaz kardeşim, seninle mi uğraşıcaz. Zaman geçiyor bu arada. Size çok fazla bilinmeyen bir gerçeği söyleyeyim. Zaman insanları değil armutları olgunlaştırır. Zaten özde, sikertilen bu hayat-memat diyalektiğinin kaotik sonuçları göz önüne alınırsa, hepimiz armutuz dememek için pek de bir sebep yok. Armutuz evet. Sen de en az benim kadar armutsun. Her gün yaşadığın binlerce olay, durum içinde, masumiyetinin kanaviçesini incelikle işleyen fakat kendi söküğünü dikmekten mahrum insanlarız ikimiz de. Birçok adamdan daha adam gibiyiz, doğrudur. Fakat, saklamanın âlemi yok. Sen de bir gecenin içinde çığlıklar arasında gözlerini karartacak, nefeslerinin sıklığı göğsünü bağlayacak herhangi birinin özlemi içindesin. İçindeki boşluğu doldurmanın yolu tanımadığın ya da tanıdığın adamların dölü değil. Evet, buna en çok ben inanmıyorum. Ama senin buna inanman lazım ki, benim de inanmak için bir nedenim olsun. 5’te 5’in uyguladığı bir şeyi burun kıvırabilirim ama 5’te 2’nin savunduğu bir şeyi görmezden gelemem. Azınlık her zaman bütünün içinde olmayanın arayışındadır. Azınlık her zaman gözle görülmeyeni arar. Fakat azınlıkta kaldığı sürece. Eğer haklılık katsayısı 2’den 3’e çıkarsa azınlık olmaktan çıkar. İçindeki sarmalın düğümlenen köşelerini yakalayamaz. Yani düşündüklerini insanlara anlatmaktan, onların seni anlamasını beklemekten falan vazgeç. Vazgeç ki hatalarının veya tümleşik doğrularının içindeki yanlışları, terslikleri, ya da büyük bir hatanın içinde doğruları yada farklılıkları, ne dersen adına, bulabilesin. İşte senin benim gibi insanlar, büyük bir su aygırının sırtında uçuşan sinekler gibiyiz. Etrafımızdaki her şey çok büyük, her şey korkutucu ve herhangi birini seçip, yaşamamızı sağlayacak, büyük kudret içindeki hata katsayısını veya ihtimalini bulup, bir asalak gibi onunla birlikte devam ediyoruz yola. Eğer parazit nesnemizden ayrılırsak, bu devasa dünyanın içinde yaşam şansımız sıfıra iner. Çünkü ikimiz de bir sineğiz, şaha kalkmak üzere olan bir atın kuyruğundan bizi kim koruyabilir. Büyük bir problem seçeriz kendimize ve üzerine dünyayı dolaşmaya başlarız, zamanı gelince, başka bir problemin asalaklığımıza amade olmasını isteriz. Bu durum içler acısı gibi görünebilir. Görünüşle öz arasındaki farkı ayırt etmemizin imkânı yokken bunun da pek bir önemi yok tabi. Ayaküstü bunu da mıncıklayayım. *Görünüş ve öz arasındaki farkı anlayabilmek, anlamanın faydasını alacak öznenin haricinde bir algılama yapısına aidiyetliğin ihtiyacını duyar. Bir sisteme dâhilseniz, o sistemin içindeki mekanizmanın işleyişini, sistemin size izin verdiği ölçüde anlayabilirsiniz. Görünüş bir perde, öz de onun arkasında saklı duran cevher değildir. Öz ve görünüş birbirinin içine işleyerek kaynaşmış tek bir bütündür. Görünüş, farkında olunan; öz farkında olunmayandır. İkisin de gözlerinizin önünde aşikâr size el sallarken, evrenin sizinle taşak geçtiği gerçeğini kabul etmemek için ürettiğiniz bahanelerin ürünü olarak, aklımın yetmediğine kafamı yoramam psikolojisine bürünürsünüz. Peki, aynı sistemin içinde olan ben, bunu nereden çıkardım. Gözlerinizin önünde duran her gerçeğe şüpheyle yaklaşırsanız, zamanla bu gerçeklerin size, öğretilmiş olan mantığın tamamına ters geldiğini ve saçmalıklar yığını olduğunu hissedersiniz. Gözlerinizin önündeki her gerçeğe antiteziyle vurursanız, sonucun nitelikleri ne olursa olsun, elinizdeki verinin doğru olması ihtimali, bu sav temelinde doğrudur. Bunu düşünmeden, rastgele ve aniden yapabiliyor olmanız ise, yöntemle asıl meselenin arasında hiçbir bağ olmadığı fikrini filizlendirebilir. Korkmayın. Öğretilmiş olanın, çekirdekteki potansiyel algılama gücünün üstünü ölü bir toprak olarak örtmesi, işte bu duruma sebebiyet veren en önemli etkendir. Öğretilmiş olan, içinde ahlak, din ve size dışarıdan enjekte edilmeye çalışılan kurallar bütününün büyük çoğunluğunu kapsar. Bu da başka bir zaman mıncıklayacağım bir konu. Bugünlük bu kadar kafa sikertme yeter. Şimdi pencereyi açıp biraz hava alın, bi sigara falan yakarsınız. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edersiniz. Çünkü bir şey başladı mı asla sona ermez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder