Pcsibozulanadam olarak sizi karşılamaktan onur duyarım efenim :D

2 Ocak 2013 Çarşamba

görünmez adam şevket in iç burkan hikayesi

Merhaba ben şevket. Size başımdan geçen ilginç bir anımı anlatacağım. Bundan 2 yıl önce bilgisayarın başında oturmuş, youtube isimli video paylaşım sitesinde canlı yayında frikik konulu videoları izliyor, bu sırada da kola ve biskrem tüketiyordum. Videoların birinin altındaki enteresan yorum dikkatimi çekti. Yorumu aynen yazıyorum; ‘’ben bu frikik esnasında o bayanın memelerine çok yakındım. Fakat bunu ne kamera ne de o bayan görebildi.’’ Allah Allah dedim sesli bir şekilde. Biskremden küçük bir ısırık alıp kolamdan bir fırt çektim ve yazan kişinin e-mail adresini bulmaya çalıştım. Uzun araştırmalarım sonucunda bir adres buldum ve ona şu mesajı yolladım. ‘’merhaba ben şevket. (youtube linkini verdim) şu linkteki yorumunuzu açıklayabilir misiniz? Ben meraklı bir insanım ve merakımı uyandırdınız.’ Cevap gelmedi. Birkaç gün bekledim. Daha sonra cevap gelmeyeceğini anlayınca yeniden kola biskrem youtube üçgeninde geçen hayatıma geri döndüm. Bazen evde kola olmayınca kolalı topitop ile açığı kapatıyordum. Bazen de biskrem yerine hanımeli yiyordum. Bunlar benim küçük çılgınlıklarım oluyordu diyebilirim. e-maili attıktan sonra tam bir ay geçmişti acısıyla tatlısıyla. O gün tuhaf bir istek ile mail kutuma baktım. Bir mesaj gelmiş. Heyecanla açtım mesajı. Aynen yazıyorum; ‘’bazı zamanlar merak kötü sonuçlar doğurabilir. Fakat hala ısrarcıysanız adresim şu (adresini yazmış) gelin size her şeyi anlatayım. ‘’ Adres bizim evin dışarısındaydı. Bir tarafta merakım diğer tarafta yıllardır koruduğum evde kalma bekaretim. Birinden taviz vermek zorundaydım. Merakımdan taviz verdim. Kolamı fondip yapıp bilgisayarın başına oturdum. Youtube’u açıp Avrupa yakası kamera arkası yazdım ve seyretmeye koyuldum. Ama içimde bir şey beni engelliyordu. Gülemiyordum. Daha fazla dayanamadım ve pantolonumu giydim. Tarağımı ve tırnak makasımı alıp evden çıktım. Dışarısı çok hareketliydi. Yarım saat kadar hiç hareket edemedim. Sanki ilk adımımla herkes üstüme çullanacakmış gibi hissediyordum. Yahut ‘’oo sizi burada görmek ne kadar güzel.’’ Diyerek gelebilirdi birisi her an. Buna cesaret etmek çok zordu. Sonunda gözlerimi kapadım ve o adımı attım. Yürüyordum. Tanrım ne kadar zevkliymiş. İnanmazsınız birine omuz attım yanlışlıkla. Ve eminim dönüp baktı. Bi kaç osurukla atlattım o olayı. Yoksa kalp krizi geçirmem işten bile değildi. Sağ salim taksi durağına varmıştım. En baştaki taksiye binip kendimi tanıttım. ‘’merhaba ben şevket. Beni şu adrese götürür müsünüz?’’ elimdeki kağıdı uzattım. Alıp bir göz attı ve geri verdi. Ne kadar da hızlı ezberlemişti adresi. Galiba gerçekte profesör olan ama taksicilik yaparak filmlere konu olmak isteyen bir adamın arabasındaydım. Bi anda canım kola çekti. Bir fırt için dişlerimi söktürürdüm şu an. 10 dakika sonra durduk. ‘’burası beyefendi’ dedi profesör taksici. Beyefendi demesi beni tahrik etmedi desem yalan olur. Ücretini fazlasıyla ödeyip ‘üstü kalsın’ dedim. artık yaptığım şeylere kendim bile inanamıyordum. Az önce resmen bahşiş bırakmıştım ve bunu konuşarak belirtmiştim. Bu gazla kerhaneye bile gidebilirdim. Helal olsundu bana. Azmanlar adında bir apartmana girdim. En üst kata çıkmam gerekiyordu. Asansör fobim yüzünden merdivenlerden çıkmalıydım. Asansör fobim de asansörün kendisinden değil, içinde osurursam ve birisi binerse ne yapacağımı henüz bilmediğimden kaynaklanıyordu. Merdivenler iyiydi, 2.katta osurup 4.katta izimi kaybettirebilirdim. Neyse, 5.kata çıktım. Kapı karşımdaydı, bir an vazgeçtim kapıyı çalmaktan. Taksiye binmek çok zevkliydi bi tur daha atmalıyım diye düşündüm fakat merdivenlerden inerken 2.kattaki kokunun geçmemesinden ve o sırada o kattaki kişinin kapıyı açıp kokunun sahibi olduğumu anlamasından korktum ve kapıyı çaldım. İçerden ayak seslerinin gelmesine rağmen kapıyı açan olmadı. Cesaretimi toplayıp 20 dakika sonra bir daha çaldım. Yine açan yoktu. Acaba 2.kattaki koku gitmiş miydi? Yaklaşık 1 saat sonra son kez kapıyı çaldım. Kapı açıldı. Ama kimseyi göremedim. Kafamı içeri uzatıp etrafa baktım. Kimya laboratuarı gibi bir yerdi. ‘kimse yok mu?’ diye bağırdım. Evet bağırdım. Kalbim yerinden çıkarmışçasına attı bağırma esnasında. Bana neler oluyordu anlam veremiyordum. Ses tonumu biraz yükselterek tekrar bağırdım ve ‘’şşş kedimi uyandıracaksın!’’ diye bir ses duydum. Ses çok yakından gelmişti. Kafamı bir baykuş çevikliğinde döndürerek etrafa baktım fakat hiç kimse yoktu. Çünkü bir kişi bile olsaydı sesin ondan çıktığını düşünüp beynimde oluşan bilinmezliğe bir son verecektim ama yoktu. Bir anda sırtımda bir avuç hissettim. Hafifçe ittiriliyordum. Korkudan küçük küçük osuruklar salarak ilerledim. Küçük bir odaya girdim ve karşımdaki koltuğun önünde durdum. Oturmamı ister gibi omzumdan tutup çevirdi beni hissettiğim el ve aşağıya doğru bastırdı. Koltuğa oturdum ve birer felak nas çaktım içimden. Cin olabilirdi. Böyle şeylerin varlığı hakkında internette çeşitli iddialar vardı. Hatta bembeyaz suratlı bir kız çocuğu videosu vardı ki 3 gün kola içememiştim. Kola dedim de etrafta var mıydı acaba? Karşımda duran tek kişilik koltuk hafifçe gıcırdadı ve yanındaki masadan bir bardak yeşil renkli içecek bardak ile birlikte havalandı. Bi felak nas daha patlatıp 3 küçük osuruk saldım. Yeşil renkli içecek yavaş yavaş azalıp bitti. 10 saniye kadar sonra karşımda sırıtan yüz ifadesiyle, yaklaşık 1.70 boy 80 kilo bıyıklı kel bir adam duruyordu. Şaşkınlıktan ‘amına koyarım senin’ dedim bir anda. Hemen elimle ağzımı kapatıp özür dilerim der gibi baktım. Sırıtmaya devam ediyor gözlerimdeki şaşkınlıktan besleniyordu sanki. 3 saat 45 dakika kadar hareket etmeden birbirimize baktıktan sonra elimi ağzımdan çektim ve ‘’kola var mı?’’ dedim. ‘dolapta olacaktı.’ Diyerek kalktı ve mutfağa gitti. Büyükçe bir bardakta getirdiği kolayı tek nefeste fondipledim. ‘şaşkınlığın geçti mi?’ diye sordu suratındaki sırıtış ile birlikte. ‘açıklama yapmadığın sürece geçmeyecek gibi gözüküyor.’ Dedim. Bacak bacak üstüne atıp gömleğinin üst cebinden çıkardığı lm paketinden bir sigara çıkarıp yattı. Derin bir nefes çekip anlatmaya başladı. 1 saat kadar anlattı, özet geçmem gerekirse; dürbünle karşı apartmandaki daireleri seyreden biriymiş ve bir gün insanların mahremiyetini daha yakından seyretme aşkıyla görünmezlik iksirini bulmak ile kafasını bozmuş. 10 yıl kadar araştırma yapmış dünyanın neredeyse her ülkesine gitmiş ve 2 yıl önce iksiri bulmayı başarmış. O günden beri istediği yere gidiyor, istediği karıya elliyormuş. Tuğba ekinci’nin dibinde kendini tatmin ettiği bir anıyla da bitirdi konuşmasını. Yerimde duramıyordum. O iksir ile yapabileceğim şeyler ışık hızıyla geçiyordu aklımdan. Ona sahip olmalıydım, o benim olmalıydı, güzel iksirim, efendimisss… ‘’iksir nerede’’ diye sordum heyecanımı saklayamayarak. ‘sana bunu neden söyleyeyim ki?’ dedi sırıtarak. ‘ne sırıtıyorsun orospu çocuğu!’ demek geçti bir an içimden fakat görünmez olup oramı buramı mıncıklar diye vazgeçtim, ‘denemek istiyorum parası neyse vereceğim.’ Dedim. Biraz durdu ve etrafına baktı bir şey arar gibi. Sonra tekrar bana dönüp ‘denemek istiyorsan bunu hak etmelisin.’ Dedi. Ulan dedim şimdi boku yedik. Bu hayvan sakso makso isteyecek şimdi. E iksiri de çok istiyorum ama o da yapılmaz ki be, düşünceleri içinde yüzümü ekşiterek ‘nasıl olacak bu?’ diye sordum. ‘çok basit’ dedi ve ayağa kalktı. 1 tam 2 yarım osuruk saldım. Bana doğru geldi ve önümde durdu. Yüzüme doğru eğilerek ‘yapabileceğini kanıtlamalısın.’ Dedi. Anlamadığımı belli edercesine baktım suratına boş boş. Arkasını döndü, ‘kanıtlamalısın, görünmediğin zamanlar istediğin her yere girmen mümkün değildir. Ruh değilsin, hiçbir şeyin içinden geçemediğin gibi birine çarparsan, bir insan teni ile temas edersen görünmezliğini kaybedersin.’ Dedi. Bunu hiç düşünmemiştim. ‘peki nasıl başaracağım bunu’ diye sordum. Elindeki sigarayı kültablasına basarak söndürdü. Bana doğru dönüp ‘hırsızlık yapacaksın’ dedi. ‘yapamam ben hırsızlık mırsızlık yakalanırsam ne olacak’ diye korkulu bir ses tonuyla cevap verdim. ‘yakalanırsan testi geçememiş olursun, bu kadar basit’ dedi. Adam gerçekten ciddiydi, beni test edecekti ve testi geçersem iksirden verecekti. Karşı apartmandaki Nurten yenge’nin memelerini görebilecektim belki de. Uçları ne tarafa doğru bakıyor hep merak etmişimdir. ‘tamam’ dedim. ‘ne çalmamı nereden çalmamı istiyorsan söyle çalacağım’ sırıttı, kültablasının olduğu masanın solundan geçerek arka tarafta bir odaya girdi. Geldiğinde elinde bir liste vardı. Bana doğru uzattı, almak için elimi uzattığımda geri çekti. ‘son kararın mı?’ dedi. O zaman anladım o sırıtışın da Kenan ışık’tan çalıntı olduğunu. ‘evet ver şunu’ dedim. Aldım listeyi baktım 2 tane adres var. İlk adresten altın bir saat ikincisinden de cep telefonu çalmam gerekiyormuş. İyi dedim ne var bunda amk Kalktım ‘gidiyorum ben o zaman’ dedim. ‘acele etme, planını iyi yap’ dedi. ‘tamam’ dedim ama içimden ‘ne planı yapacam sikik, girip alcam malları çıkacam işte’ diye geçirerek çıktım. Yola çıktım baktım bi taksi geliyor. Elimi kaldırdım, durmadı. Arkasından hareket çektim. Durdu, geri geri gelmeye başladı. Aha dedim levyeyi yedik makata, kaç amk. Bi yardırdım ters tarafa doğru, çimenlerin üzerinden atladım. Alt yola geçtim. Baktım yine taksi geliyor. –bu taksicilerde bi piçlik var- el yaptım durdu. Atladım hemen. ‘merhaba ben şevket’ dedim. Elimdeki kağıttan gitmem gereken adresi okudum. Bi 20 dakika kadar keyifli bir yolculuk yaptıktan sonra durduk. ‘burası’ dedi. Parasını verip indim. Ulan bi baktım ki dağ gibi ev. Giriş kapısı o kadar büyük ki bi Çingene çalıp satsa yalı alır kendine o kadar söyleyeyim. Kapının yanında da ‘dikkat bi köpek var aklınız durur götünüz tavana vurur’ yazıyor. Vay dedim zenginliğin gözüne sokayım. Evin (ev demek ne kadar doğru bilmiyorum) arka tarafına doğru bi inceleme gezisine çıktım. Bi kaç tane ağaç vardı etrafta, onlara tırmanarak duvarı geçebilirdim. Ama köpek konusu vardı, diyelim köpeği atlattım evin içine nasıl girecektim. Şimdi youtube’da ronaldinho çalımlarını izleyip kola içmek vardı ne güzel. Nereden bulaştım bu işe. Ama görünmezlik vardı işin ucunda. Hemen pes etmemeliydim. Duvara yaslanıp düşündüm. Ben içeri giremiyorsam saatin dışarı çıkmasını beklemeliyim. Nasıl olsa onu biri takıyordur. Bu güzel fikirdi ilerde bir yere pusup beklemeye başladım. Sıçar pozisyonda yaklaşık 8 saat 26 dakika bekledikten sonra kapı açıldı ve lüks bir araba çıktı dışarı. Hemen yola fırladım baktım bi taksi geliyor. Bindim taksiye, ‘merhaba ben şevket, öndeki aracı takip eder misiniz?’ diye sordum. ‘anasını bile sikerim’ şeklinde kaba bir cevap verse de bu dobralığı biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Öndeki araba takip ettiğimizi anlamışçasına hızlanıyor, yavaşlıyor, sağa sola ani dönüşler yapıyordu. 4-5 kere ölümcül kaza tehlikesi geçirsek de hayatımda yaşadığım en güzel anlardı diyebilirim. Sonra kurbanımın arabası durdu. Biz de durduk. Şoför inip arka kapıyı açtı, arabadan takım elbiseli bin kilo bir adam indi Kolunda parlayan altın saatiyle. Taksiciye parasını verip arabadan indim. Bi gece kulübünün önündeydik. Altın saatli tek başına içeriye girdi. Şoförü arabaya binip gitti. Ben de hemen saatlinin peşinden içeri girmeye yeltendim ama kapıdaki badigart ‘damsız almıyoruz arkadaşım’ diyerek beni durdurdu. ‘birine bakıp sıçıcam’ dedim. ‘olmaz arkadaşım’ dedi. ‘çok geldi tutamıyorum buraya mı sıçayım’ dedim. Gözlerimin içine bakıp gülümsedi ‘tamam lan gir amk’ dedi. Hemen daldım içeri. Etrafa bi göz gezdirdim. Gece kulübü değil fuhuş yuvası mübarek. Ter kokuyor ortalık. Uzaklardan benim altın saatli yük tankerini gördüm. Bi şekilde o saati almalıydım ama nasıl. Aklıma ilk gelen planı uyguladım. Direkt gittim yanına ‘beyefendi sizden çok hoşlandım beni becerebilir misiniz acaba?’ diye sordum. Viskisini suratıma püskürttü. iki yanında ona sarılmış vaziyette duran iki hatuna baktı. Sonra bana baktı. Sonra tekrar hatunlara bakıp, kalkın işareti yaptı. Söylene söylene kalkıp gittiler. Ben de uçak gemisinin yanına oturdum. İçmeye başladık. Ben çaktırmadan arkama döküyordum içkileri. Bi müddet sonra iyice götü başı dağıttı bizim at arabası. ‘saatin ne güzelmiş deneyebilir miyim?’ dedim. Hemen kolunu uzattı bana doğru. Saati çıkarttım koluma taktım. Ben lavaboya gidiyorum diye kalkıp topukladım. Kolanın beyin kapasitesini güçlendirdiğine dair iddiaları kanıtlıyor gibiydim adeta. Hemen öteki adrese gitse miydim yoksa eve gidip yatsa mıydım? Adrese gitmeye karar verdim. Beyin faaliyetlerim bu kadar sınırları zorlarken gidip yatamazdım. Taksiye atladım ‘merhaba ben şevk…’ bi baktım bizim profesör taksici. Tanıdı beni hemen. ‘adresi oku’ dedi. Okumaya başladım daha 2.kelimeden ‘tamam anladım’ dedi. Hayran kalmamak elde değil, insan ancak bu kadar dahi olur. Adama şef- desem ulu cami’nin tarihini anlatacak o derece. Garip garip kestirmelerden geçerek, yolların hipotenüslerinden 30 derecelik sapmalarla adrese vardık. Parasını uzatıp arabadan indim. Arkamdan bir bakış atıp bastı gaza. Var bunda da bi şey ama hadi bakalım hayırlısı. Bu seferki adres bir apartman dairesiydi. Oh dedim kredi kartıyla kapıyı açar cep telefonunu alır çıkarım. Merdivenleri kullanarak 3.kata çıktım. Tabi ki 1.katta osurdum. Kaçıncı kata çıkacaksanız onunla arada 1 kat boşluk bırakarak osurun. Bu güvenliğiniz açısından en iyisidir. Tahmin ettiğim ve dilediğim gibi kapı eski ve püsküydü. Püskü olması işimi çok kolaylaştıracaktı. Kredi kartımı çıkartıp kapıyı zorlamaya başladım. Saat çok geç olduğundan ses çıkarmamaya çalışıyordum çünkü merdiven boşluğundan atılmak geri dönüşü olmayan bir yola girmek gibidir. 20 dakika kadar uğraştıktan sonra kapıyı açmayı başardım. Ayakkabılarımı çıkarıp eve girdim. Telefonumun ışığıyla ev sahibinin cep telefonunu aramaya başladım. Ağır bir Nasuh mahruki hayranı olmama rağmen telefonu bulamadım. Yatak odasında 25 yaşlarında bir genç baksırıyla yatıyordu. Başka da kimse yoktu evde. Yatağın kenarına köşesine, odadaki masaların üzerlerine her yere baktım ama bulamadım. Tek bir ihtimal vardı. Yastığının altı. Ben de yastığımın altına koyarım hep, telefondan yayılan radyasyonların beynimde mutasyona sebep olacağına ve bir sabah uyandığımda Görelelik kuramı hakkında düşüneceğime inanarak. Özel değil mişim demek ki. Peki o telefonu bu adamı uyandırmadan nasıl alacaktım? Yatağın kenarına oturup düşünmeye başladım. Elimi hafifçe yastığın altına soksam hissedebilirdi. Yastığa da fena sarılmış Abaza. Başka çarem kalmamıştı aklıma ilk gelen planı uygulamalıydım. Yatağının kenarından tuttum ve sallamaya başladım. ‘depreeemm’ diye bağırıyordum bir yandan da, irkilip doğruldu, nefes nefese baksırla koşup evden çıktı. Ben de yastığın altına baktım telefon oradaydı. Alıp cebime koydum. Ve yavaş adımlarla evden çıktım. Apartmandan çıktığımda kaldırıma oturmuş etrafa bakıyordu zavallı. Ona görünmeden evimin yolunu tuttum. Yolda bi kaç travesti popom hakkında güzel iltifatlarda bulundu. Durup sohbet etmek isterdim fakat çok uykuluydum. Eve gidip yatmam lazımdı. Yarım saat kadar yürüdükten sonra eve vardım. Hemen çıkıp üstümdekileri çıkardıktan sonra, bilgisayar sandalyeme oturdum. Kola ile biskreme abanıp youtube’da seri olarak 20 video izledim. Rahatlamış ve uykuya hazır hale gelmiştim. Sandalyeden kalkmaya üşendiğimden dolayı sandalyeyi çevirip ayaklarımı yatağa uzattım ve uykuya daldım. Rüyamda görünmez olduğumu gördüm hem de uçuyordum. Gökyüzünde martılara elleyip birbirlerine düşürüyordum.. çok eğlenceli bir rüyaydı. Öğlene doğru uyandığımda kilodumda bir ıslaklık hissettim. Martılara mı boşalmıştım, yoksa havada uçarken havanın tatlı tatlı etki eden sürtünme kuvveti miydi bunun sebebi anlayamadım. Duşa girip iyice temizlendim. Bugün büyük gündü. Saat ile telefonu verip görünmezlik iksirimi alacaktım. havaya attığım biskremi ağzımla yakaladım. Gaza gelip kolayı da havaya attım bi miktarını yakalayabildim. Tekrar duşa girip temizlendim. Dışarıya çıkmak için olanlardan bi kaç kıyafet seçip giydim. Tarağımı ve tırnak makasımı alarak evden çıktım. Kapıda bekleyen bir taksi vardı. Arka kapıyı açıp oturdum. ‘görünmez’in eve mi?’ dedi. 1 tam 1 yarım osuruk salıp camı açtım. Dönüp taksicinin suratına bakmam ile rahatlamam aynı anda gerçekleşti. Korkulacak bir şey yoktu. Bizim profesör taksiciydi bu. ‘evet oraya’ dedim gülümseyerek. Artık bildiği şeyler beni şaşırtamıyordu. Adam antik yunan zamanında yaşasaydı ‘her şeyi bilen tanrı’nın oğlu’ olarak tarihe geçerdi. Bundan emindim. Adrese gelince arabadan indim. O da bastı gitti. Fakat parayı vermeyi unutmuştum. Bi alt sokağa inip elimi kaldırsam önümde durur muydu acaba? Neyse nasıl olsa yeniden gelecekti, verirdim parasını. Merdivenleri üçer üçer atlayıp 5.kata çıktım. Kapıyı tıklattım. Heyecandan çenem uyuşmuştu. Kapıyı açtı. Sırıtıyordu yüzüme doğru. ‘bir günde ha?! Boş adam değilmişsin.’ Dedi. O kadar çok ‘ne sandın yarram’ demek geldi ki o an içimden. Ama baktım kola koymuş masaya. Hemen gittim bi bardak doldurup fondipledim. ‘hadi ver şu iksiri’ dedim. ‘verdim zaten’ dedi. Ellerime bi baktım… coca cola aşkına eller yok! Hiçbir yerim gözükmüyor. O anki hiçlik duygusunu anlatamam size. Boğuluyormuşum gibi hissettim. Sağa sola çarpmaya yerlerde yuvarlanmaya başladım. O ibne de sakin ve sırıtan bir ifadeyle beni izliyordu. 45 dakika kadar youtube’daki cin çarpmış zenci futbolcu gibi kıvrandıktan sonra sakinleştim. ‘nasıl oldu bu?’ diye sordum. ‘az önce içtiğin kolanın içine dökmüştüm.’ Dedi. 17 yıldır düzenli kolan içen adamım nasıl anlamadım tat farkını diye içerlerken ‘hiç tadı yoktur.’ Dedi. Neyse en azından buna sevindim. Daha sonra oturup konuştuk. Diyalog şeklinde anlatıyorum. ‘ne zamana kadar sürecek bu?’ ‘görünürlük iksirini içene kadar.’ ‘yani onu içmezsem ölene kadar böyle kalabilirim?’ ‘evet.’ ‘kafayı yer insan.’ ‘yok alışıyorsun.’ ‘ben şimdi hiçbir şeyin içinden geçemiyorum değil mi?’ ‘evet.’ ‘birine dokunursam hisseder yani?’ ‘çıplak tenine çıplak teninle dokunursan hisseder.’ ‘nasıl yani?’ ‘yani et ete değmeyecek, diğer bütün koşullarda dokunduğunu kimse hissetmez.’ ‘peki mesela diyelim ki çıplak meme ellemek istedim. Hani olmaz da mesela yani. Nasıl olacak?’ ‘eldiven giyeceksin, ameliyat eldiveni.’ ‘peki bu şekilde cumaya gitsem kabul olur mu namazım?’ ‘onu ben bilemem.’ ‘oluyordur ya, ne bileyim sonuçta içimden gelen bir şey.’ ‘tamam olsun amk.’ ‘sana mı soracak lan Allah!, olsunmuş.’ ‘kola vereyim mi?’ ‘taşağını yirim.’ Kolamı alıp fondip yaptım. Kendimi çok iyi hissediyordum. Kafamda yapacağım şeyleri düşündükçe kalbim deli gibi atıyordu. ‘görünürlük iksirini verecek misin?’ dedim. ‘veremem, buraya gelip burada içmelisin’ dedi. ‘niye’ dedim. Bu evin içinden hiç kimse hiçbir iksirimi çıkaramaz’ dedi. Ulan ben yastığın altından telefon çalmış adamım, senin iksirini mi çalamayacağım diye içimden geçirerek kapıya yöneldim. ‘hadi eyvallah diyerek çıktım. Gelen taksiye el yaptım durmadı. Allah Allah diye şaşırırken görünmediğimi hatırladım. Ahaha yürüyerek mi gidecektim şimdi her tarafa? Otobüs durağına yürüdüm. Tıklım tıklım otobüse bindim. Ellerimi cebime soktum ki milletin çıplak eline falan değmesin birbirlerine girmesinler diye. Otobüs eve 15 dakika mesafelik bir durakta durunca ben de indim. Eve yürüyüp hemen bilgisayarımın karşına oturdum. Şimdi elimdeki imkanları, artıları ve eksileri düşünmeliydim. 1- görünmezdim. 2- Bundan emindim. 3- İnsanların çıplak tenine çıplak tenimle dokunmadığım sürece beni hissedemiyorlardı. 4- Biskremim bitmiş. 5- İlk Nurten yenge’ye gitmeliydim. 6- Cumaya giderken abdest almama gerek var mıydı acaba? 7- Bir basketbol maçına gidip, topa müdahale etsem çok eğlenir miydim? 8- Popo avuçlamak, meme sıkmak, boyun koklamak vs görünmezken yapıldığında günah mıydı? 9- Sonuçta karşımdaki hissetmeyecekti neden günah olsun? 10- Peki hissetmeyecekse, poposunu sıktığımda poponun girdiği hali biri görürse ne olacaktı? 11- ‘cansu popon bi garip oldu kız’ ‘ay noluyo be!’ gibi tepkiler beni korkutur muydu? 12- Korkutmazdı galiba. Bu gece Nurten yenge’ye gitmeden önce giyim mağazalarındaki soyunma kabinlerine girmeye karar verdim. Bu fikrimden dolayı kendimi yarım litre asidi kaçmış kola ile ödüllendirdim. Giyinip çıktım. Bi eczaneye girip ameliyat eldiveni yürüttüm bi tane. Onları taktım. En yakındaki kadın giyim mağazasına girdim. Her zamanki gibi tıklım taşaktı. Bu iyiydi. En soldaki kabine doğru yöneldim, perdeyi hafif araladım ki ne göreyim, rahmetli Osman yağmurdereli! Sonra bi daha baktım o değilmiş, kadının tekiymiş. Hemen kapattım perdeyi, diğer tarafa baktım. 25 yaşlarında bi hatun soyunmak üzereydi. Hemen girip arkasında duvara yaslandım. Görünmez olduğumu biliyordum fakat dokunmak konusunda tedirgindim. Ya anlarsa diye ödüm bokuma karışıyordu. Sonra da ‘amaan anlarsa anlasın sanki görebilecek.’ Gibi bi düşünceyle korkularımdan arınıyordum. Karşı duvardaki askılıkta bir badi ve pantolon asılıydı. Bunun ne demek olduğunu ben ve şevki biliyordu tabi ki. Şevki penisimin adı bu arada. Kız pantolonunun düğmelerini açtı, önümde eğilerek çıkarmaya başladı. Nefes alamadım ve bi anda kendimi dışarı attım. Yerde oturmuş nefesimin düzelmesini bekliyordum. Ben ki daha önce bir kadının kokusunu almak için monitöre yapışan şevket’im. Bir anda böyle bin basamak birden atlamayı kaldıramamıştım. Şevki de kaldıramamıştı. Gusül almam gerekiyordu… Altına sıçmış çocuklar gibi bacakları aça aça eve kadar yürüdüm. Duşa girip yıkandım. Suyun boşlukta şekil değiştirdiğini görmek çok eğlenceliydi. Ama baya zamandır şevki’yi görememek beni üzüyordu. Dokunarak hatırlamaya çalışıyordum. Beraber ilk işeyişimiz geldi aklıma, nasıl da şaşırmıştım. ‘Sabret şevki’m. Keşfedilecek daha çok şey var. Sonra senin için de bi kaç kıyağım olacak.’ Diyerek iki tokat attım hafifçe. Allah bozmasın aramız çok iyidir. Neyse şevki’yi bırakıp kendi derdime döndüm. Görünmezdim fakat bazı şeyleri görmeye yüreğim el vermiyordu. Hemen giyinip kurulandım ve bilgisayarın başına oturdum. Erotik bir sitede striptiz videoları izlemeye başladım. Tam konsantreydim, sanki karşımda soyunuyorlarmışçasına dikkatli izliyor, popolarını sıkıyormuşum gibi hamdi’yi sıkıyordum. Hamdi babaannemin benim için yaptığı bir oyuncak. Yastık gibi bir şey ama sert. Kalça kıvamında. Bi kaç videodan sonra kalp atışlarımı düzene sokmayı öğrendim. 10-15 tane daha video izleyip hazır konuma geldim, mağazaya gidebilirdim artık. Giyindim kolamı fondipleyip bi hanımeli attım ağzıma. Biskrem almalıydım gelirken. Tarağımı ve tırnak makasımı alıp çıktım… Aynı mağazaya girdim tekrardan. Etraf hiç de iç açıcı değildi. Yaş ortalaması baya bi artmıştı ama sabredecek gücüm yoktu. Canlı canlı bir meme görmeden çıkmayacaktım buradan. O memeler yer çekimi ile ne kadar iç içe olsa da görmeliydim. Geçip boş bir kabine beklemeye başladım. Şevki ile muhabbet ettik. Bir anda perde aralandı ve içeriye dünyalar güzeli bir kız girdi. Ben ki youtube’da yüzlerce farklı ırktan güzel kız görmüş adamım, daha önce böylesini görmemiştim. Gözleri o kadar derin bakıyordu ki bir ara beni gördüğünü sanıp 2 tam osuruk saldım. Denemek için aldığı giysileri askılığa astı fakat koku etrafa yayılınca suratını ekşitip hemen çıktı kabinden. Ben de peşinden gittim tabi. En sondaki kabine girdi, peşinden girip arkasına geçti. Giysileri astı ve üstünü çıkardı. Aman allahım sütyen! Parmağımla dokundum hafifçe, gerçekten sütyendi. Baktım şevki hiç oralı değil. Dürttüm hafifçe, hemen kaldırdı başını. O bakarken bi daha dokundum sütyene. Sonra pantolonunun düğmesini açtı. Kalbim harekete geçmeye başlamıştı yalnız eğitimliydim, bu an için çok çalışmıştım. Kısa süreli bir meditasyonla sakinliğimi korudum. Pantolonu çıkardı… Yani yer olsa, imkan olsa 2 rekat şükür namazını çakardım o kadar söylüyorum. Ulan bi de ateistler böyle karı kızlarla takılan insanlar, bunları gördükleri halde nasıl cenabı rabbil alemine inanmazlar şaşırmamak elde değil. Hadi salak bunlar desem, modern bilim adamlarının %80 inden fazlası ateist arkadaş, bilerek mi yapıyorlar, hepsi Abaza mı, bu popoları yalan mı zannediyorlar anlamıyorum. O nasıl bir popo, onlar nasıl hatlar, da vinci görse kendi sakalına attırır. Şevki ve ben hiç kıpırdayamadık o muhteşem sanat eseri karşısında. O öyle sağa gitti sola gitti, yukarı aşağı oynadı biraz sonra yeni pantolon geçti üstüne, aynaya bakıldı, tekrar çıkartıldı pantolon, popo yine ahenkle dans etti. Sanki bale yapıyor allahım, basit bir organa ne yetenekler veriyorsun yarabbim diye dua ederken kız çıktı gitti. Gözümden akan yaşlardan önümü göremiyordum. Ben ağladıysam şevki de ağlayacaktı. Orada iki boğazını sıkıp onu da dölyaşlarına boğdum. Sonra toparlanıp çıktım kabinden. Baktım benim hatun aldığı pantolonun parasını ödüyor. Dedim ben şunu bi takip edeyim, işim ne. Çıktı mağazadan, ben de peşinden. Yolun kenarına geçti durdu bekliyor. Dedim bu herhalde taksi bekliyor. Gittim yanına yola doğru elimi kaldırdım bizim prof geldi hemen. Kafayı yiyeceğim bu adam nasıl yapıyor bunu? Neyse açtı arka kapıyı hatun o binmeden ben hemen aradan atladım içeri. 6-7 dakika gittik durduk. Arabadan indik, inerken prof ‘iyi akşamlar bayan’ dedi. Ama sanki ‘bayan’ dedikten sonra ‘sana da koçum’ gibi bir şey duydum. Sonra kendi kendime kuruntu yaptığımı düşünüp unuttum onu. Şimdi nereden aklıma geldiyse haha ne güzel unutmuştum. Neyse bir apartmana girdik, baktım hatun asansör çağırıyor. Ben tabi biner miyim, binmem. Yardırdım merdivenlerden. 4.kata çıktı asansörle, indi, evine girdik beraber. Resmen beni eve attı şıllık. Ne kadar da farklı bir duyguymuş. Sanki böyle bir haftadır sıçmamışsın da sonunda o mutlu an gelmiş gibi bir his vardı içimde, nasıl anlatayım sanki buzdolabında, unuttuğun bir kutu kola bulmuşsun gibi (bira da olabilir, kişiden kişiye değişebilir.) Çantasını bir kenara atıp bir güzel gerindi ellerini iki yana açıp. Sarılsam mı diye düşündüm ama ben düşünürken pozisyon kaçtı. Bi anda yanımdan bi it geçti, bunun etrafında fır dönüyor. Küçük fare gibi bir şey. Evde görsen viledayla öldürürsün, o tip bi hayvan. Acıkmış ya da yalnızlıktan sıkılmış yalaklanıyor benim hatuna. Sağ elimin eldiveni çıkardım bunun taşakları tuttum sıktım biraz. Kuyruğunu kıstırdı viyk viyk içerdeki odaya kaçtı. Çük kadar boyuyla kıza sulanıyor. Neyse köpeği hallettiğime göre bu önümdeki ilginç yaşam formunun ev ortamındaki eylemlerini incelemeye devam edebilirdim. Şevki sıkılıp olaydan kopmuştu bile, az önceki ağlama krizinin de etkisi büyük tabi ki bu durumuna… Kız dolaptan çıkardığı soğuk suyu kafasına diktikten sonra yatak odasına girdi ben de peşinden girdim. Yatağı darmadağınıktı. Oradan 1 puanını kırdım açık konuşmak gerekirse. Sonra bi anda ‘bıktım şu tembelliğinden!’ diye bağırdı. Dedim ne oluyor amk hemen kaçtım odadan. Bu kendi kendine konuşmaya bağırmaya devam etti. zaten bu kadar güzel bir kızın önemli bir sorunu olmasa şaşardım diye geçirdim içimden. Bi şizofrenim eksikti o da oldu. Allahtan şevki duymuyor bu olanları bir hafta kendine gelemezdi garibim. Sonra kızın ‘kalk şu yataktan artık!’ sözleri geldi kulağıma. O an anladım ki yatak dağınık değil, içinde biri varmış. Başımdan aşağıya asitsiz kolalar döküldü. Ağzıma bayat biskrem tadı geldi o an. Mehteran gibi iki ileri gidip durarak uzun zamanda ulaştım odaya. İçeriye girdiğimde benim hatunda yatağa girmiş, sarmaş dolaş birbirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldıyorlardı. Top patlasa uyanmayacak olan şevki, nasıl olduysa o fısıltılara uyanmıştı. ‘ne oluyor abi?’ der gibi ufak bi hareketlendi. Dedim ‘yok bi şey bize çöpsüz üzüm denk gelmez zaten hadi gidelim.’ Fakat şevki’nin pek gidesi yoktu. Kalıp seyretmek, hatta olaya dahil olmak niyetindeydi… Birbirlerini öpmeye başladılar. Öpücük ve nefes sesleri her dakika yükseliyor bu olayın youtube’da üye olmadan izlenemeyen videolardakinden bile ileri seviyeye gideceğini şevki ve ben biliyorduk. Cesaretimi toplayıp yatağın kenarına oturdum. Olayları yakından takip etme isteğim, sadece öğrenmek amaçlıydı. Şevki’yi düşünüyorsam namerdim. Oğlan kızın dudaklarını sömürmeyi bırakıp boyna geçti, oradan yavaş yavaş aşağılara doğru inmeye başladı. Benim ay yüzlü hatunum yerini hırçın bir sırtlana bırakmıştı sanki. Suratında vahşi bir seri katil sırıtışı vardı. İnlemeleri hala kulaklarımdadır. Oğlan kızın pantolonun fermuar bölgesine geldi ve düğmeyi açtıktan sonra fermuarı ağzıyla açtı. Dedim biz kendimizinkini elimizle açamıyoruz elalem karının kızın fermuarını ağzıyla açıyor lanet olsun. Yavaşça pantolonu çıkarttı. Bu sırada da kız kendi üstündekini ve oğlanın üstündekini çıkartmıştı bile. Olaylar hızlı gelişiyordu, şevki iyice dikkat kesildi. Bi iki tokatladıysam da beni takmadı. Kızın sarı üzerine beyaz papatya desenli minik külodunun yakınlarında kocaman bir erkek kafası olması beni çok sinirlendiriyordu. Öldürülüp, doldurulup salona koyulmalık bir kızdı çünkü şu an karşımdaki. Ama elin oğlu acımıyor arkadaş doğanın kuralı. Oğlanın sıcak nefesi kızın iç çamaşırını ısıttıkça kızın inlemeleri daha derinden gelmeye başlamıştı. Bi ara oğlanın burnu kızın sandığa hafif değer gibi oldu, bizim hatun beli u harfini taklit edercesine kıvırdı hemen. Belli ki esnek bir insandı. Bu da demek oluyordu ki birazdan sanatsal bir karşılaşma izleyecektim. Şevki de bunun farkına varmış olmalıydı ki ter su içinde kalmıştı. Kızın ‘hadi artık’ ısrarlarına dayanamayan bizim öküz kafa nuri (bu arada kızın inlemelerden anladığım kadarıyla ismi nuri’ydi.) tek hamlede o barbie bebek kıyafeti şirinliğindeki iç çamaşırı çıkardı. Kendi baksırı da birazdan kendi kendine düşerdi zaten baskıya dayanama’yarak’. Daha sonra kafasını kızın bacak arasına gömerek benim tüm bakış açımı kapattı. Kız da iki eliyle nuri’nin saçlarından tutmuş aşağıya doğru bastırıyordu. O öyle yapınca yorulmasın diye, ben de elimi onun elinin üstüne koyarak bastırdım. 5 dakika kadar sonra nuri ellerini kollarını sallamaya, boğuluyormuş gibi çırpınmaya başladı. Çok bastırdığımı anlayıp elimi çektim. ‘hieeaaaa’ diye derin bir nefes alarak çıkardı kafasını ve ‘ne yaptığını zannediyorsun sen ebru ya!’ diye bağırdı ebru’ya. (ebru dediğine göre ismi ebru olmalı, sanmıyorum sinirlenince farklı isimler kullandıklarını) ebru da ‘bi şey yapmadım aşkım’ diyebildi sadece, o da şaşkındı olanlardan dolayı. Şevki’nin şevki kaçtı biraz bu sırada. Nuri’nin şevki’sinin de şevki kaçmıştı gördüğüm kadarıyla. Nuri sol eliyle şevki’sini düzeltip ‘gidiyorum ben’ dedi. Ebru ‘nereye gidiyorsun, gidemezsin!’ diye isyankar ve biraz da yalvarırcasına bir ses tonuyla bağırdı. Fakat nuri aldırış etmedi. Pantolonunu ve tişörtünü giyip çıktı. Tarağını ve tırnak makasını almadı ama. Nasıl çıkarlar o halde dışarı anlamıyorum… Ebru yatakta şevki’siz kalmıştı. Yanındaki komidine doğru eğilip en alttaki çekmeceyi açtı ve plastik yeşil renkte bi şevki çıkardı. Benim şevki’m bu durumu çok ilginç bulmuştu. Hemen yeşil şevkiye kitlendi. Birazdan olacakları az çok tahmin ediyorduk ikimiz de. Fakat ben bi anda izlememin doğru olmayacağını düşündüm. Şevki ‘yapma abi bokunu yiyim’ der gibi sancıdı fakat kararımı vermiştim. Nasıl olsa evi öğrenmiştim arada yine gelir melek yüzlü, kavun kokulu ebru’mu görürdüm. Sessizce kapıyı açıp çıktım… Bi bakkala girip kutu kola aldım bir adet. Parasını masanın yanına yere bıraktım gizlice. Açıp diktim kafama, gözlerimden yaşlar gelinceye kadar içtim. Kutuyu sıkıp attım bi kenara. Sonra gittim aldım çöpe attım, böyle de korurum çevreyi. Otobüs durağının camındaki afiş dikkatimi çekti. Bi baktım akşama açık hava konseri varmış. Şevki’ye baktım, pis pis sırıttığını hissedebiliyordum. Daha akşama çok var diye dolaşmaya başladım. Baktım karşıda bi manav var. Girdim içeri. Manavın sahibi olan manav televizyonda evlilik programı izliyordu. Uzandım kanalı değiştirdim. Bu şaşırdı bi anda, gözlerini fal taşı gibi açtı. Aldı kumandayı tekrar izlediği kanala bastı. Biraz bekleyip yine değiştirdim. ‘allah allaaah’ diye isyankar fakat donuna doldurmuşçasına korkuyla söylendi ve kanalı tekrar değiştirdi. Uzandım yine bastım kanal değiştirme tuşuna. Sonra duvara ayetel kürsi asmış bu. Onu da yere düşürdüm. Bu bi kalktı ayağa allahu ekber allahu ekber başladı ezan okuyor, Fatiha okuyor bağıra bağıra. Hemen kalktı koştu ayetel kürsiyi astı yerine, sonra oturdu benim açtığım belgesel kanalını izlemeye başladı. Tabi bu olayın üzerinden 2 yıl geçti. Duyduğum kadarıyla manavı satıp kendine bi stüdyo kurmuş, belgesel seslendirmenliği yapıyormuş şimdi. Bu insanları korkutma işi hoşuma gitmişti. Dedim bi caminin önüne gideyim. Cenaze varmış o gün de. Musallaya yatırmışlar rahmetliyi namaza duracaklar. Hemen koştum tabutun yanına gittim. Hoca allahu ekber diye namaza start verdiği anda tabutu bi sağa bi sola sallamaya başladım. O muhterem cemaat namazı bırakıp nasıl dağıldı, o 70 80 lik dedeler bastonu mastonu attı nasıl yardırıyor görseydiniz aklınız dururdu. İmama baktım hiç kıpırdamamış tabuta bakıyor yalnızca. Ama gözlerde bi anlam yok. Yalnızca açık. Gidici olduğunu anladım bunun, bıraktım tabutu. Biraz daha durup sırtüstü yıkıldı. Ölmemiş ama. Şimdi kabe’de imam oldu diyorlar ne kadar doğru bilmiyorum. O gazla iman şov yaptıysa demek ki. Tam yolun karşısında ünlü bir oyuncakçı vardı. İçeriye doğru baktım in cin top oynuyor. Yalnızca bi kadın ve 6 yaşlarında bi kızı var oyuncaklara bakan. İçim acıdı bu duruma. Hemen bi şeyler yapmalıydım. Küçük kızın yanına gittim, barbi bebeklere bakıyordu. Sol üstteki peluş ayıyı ittirip yere düşürdüm. Kızın dikkati çekti tabi, aldı kucağına çenesinin altın koydu başını sarıldı. Ben de hemen ayının kollardan tuttum kızı sarmaladım. Çok hoşuna gitti doğal olarak küçük prensesin. Anne bunu istiyorum ben diye tutturdu. Annesi ‘o çok pahalı kızım’ deyince de ağlamaya başladı ve aldırdı sonuçta. Sonra o kız nasıl anlattıysa her yerde bizim oyuncakçı tekrar eski günlerine dönmüş duyduğum kadarıyla. Çocuk gibi mutlu oldum duyunca… Ben bunlarla uğraşırken konser saati yaklaşmış bile. Otobüse bindim konser alanına gittim. Ünlü bir rak yıldızının konseri olduğundan mütevellit hınca hınç dolmuş her yer. Millet birbirinin üstünde. Tuttum nefesimi bi girdim aralarına. Yok böyle bi şey. Kimseyi boş geçmiyorum, kalite kontrol şefi gibi hissettim kendimi bi an. Bi iki de yanlışlık yaparak hemcinsimi avuçlasam da hayatımın en güzel dakikaları idi. Hatta bi ara sahneye çıkıp götümü falan açtım seyircilere doğru. Tam o anda da gitar solo girmiş, ben götü açtığım anda millet yieeaaaa diye bağırınca hemen topladım donu korkudan. Sonra sinirlenip bi kaç hoparlör devirdim, mikrofonu 2 kere düşürdüm, solistin donunu indirdim fakat güzeldi her şey diyebilirim. Benimle beraber seyirciler de eğlendi. Çok yorulmuştum. Eve gidip ılık bi duş aldım. Kapıyı da kilitlemedim, özgürlük çanları benim için çalıyordu artık. Pijamalarımı giymeyi unutmuşum, sabaha kadar şevki donmuş. Sabah uyanınca elimle yokladım, bulamayınca çok korktum. Geriye çekilmiş biraz ısınmak için kerata. Dolaptan kolayla biskrem alıp bilgisayarın karşısına oturdum. Dün gece baya bi stok yapmıştım kendime. Bi biskrem bi kola iki biskrem bi kola yarım osuruk bi biskrem döngüsünde youtube’u karış karış dolandıktan sonra canım sıkıldı. Ne de olsa görünmezim, görünür olduğum zamanlar canım sıkıldığında gizli gizli pencereden dışarı bakabiliyordum sadece. nurten yenge’yi görebilme ihtimali ile saatlerce kıpırdamadan karşıdaki balkona bakıyordum. Bu düşünceler kafamdan geçerken bir anda taş kesildim. Nurten yenge’yi unutmuştum! Onun meme uçlarının baktığı yönleri hala bilmiyordum! Hemen tarağımı ve tırnak makasımı alarak evden çıktım. Sonra geri dönüp kolamı fondip yaptım, tarağımı ve tırnak makasımı masanın üstüne koydum, tekrar aldım ve çıktım. Karşı apartmanın kapısı kapalıydı. Tüm zillere bastım ve koşup saklandım. Sonra gülerek, elimi kolumu sallaya sallaya kapının önüne geldim. Balkondan bakıyordu bi kaç kişi. Sonra biri otomatiğe bastı. Balkondakilerin içeri girmesi bekleyip, girdikleri zaman kapıyı ittirip girdim. Nurten yenge’nin dairesine çıkıp kapıyı tıklattım. Kulağımı kapıya dayadığımda içeriden su sesi geliyordu. Bana göre banyo yapıyor, şevki’ye göre çıplaktı. Görüş açılarımız pek örtüşmez… Kapıya bir daha vurdum, zili çaldım, yarım saat sonra üzerinde bir bornozla açtı kapıyı. Bana göre ıslak saçları çok güzeldi, şevki’ye göre bornozun altında çıplak bir beden vardı. Şaşkın şaşkın etrafına bakarken eğilip sağ kolunun yanından içeriye girdim. Biraz daha bakınıp kapıyı kapattı. ‘orospu çocukları’ diye mırıldanması bana göre ayıp, şevki’ye göre tahrid ediciydi. Şevki bi sus artık. Nurten yenge yatak odasına girdi, yatağının üzerine oturup sağ dizini kafasına doğru çekip önüne serdiği havluya doğru saçlarını taradı. Bu süre zarfında onu izliyor, bornozu çıkaracağı zaman göreceğim meme manzarasından fazla etkilenmeden hemen uçlarının baktıkları yöne nasıl dikkat ederimin hesaplarını yapıyordum. Sonra ayağa kalktı… Bana arkasını dönüp bornozunu yavaşça omuzlarından yere bıraktı. Memeler ön tarafta olmalıydı, hemen yatağın üzerinden atlayarak önüne geçtim. Memelere baktım, sonra gözlerimi alan bir şey fark ettim. Aşağı doğru kayan gözlerim ruhumun derinliklerinde tüm lambaları patlattı, bütün mutlu anılarım karardı. Nurten yenge’nin şevkisi vardı. Hem de benim şevki’m, onun şevkisinin yanında birol gibi kalıyordu. (birol; bebek şevkisi) Arkamda duran açık balkon kapısından balkona çıktım. Şevki’yi çıkartıp balkonun demirlerine koydum. Üzerimizden geçen martıların kahkahalarını dinledik bir süre. Tüm isteğim kaçmıştı yaşamaya dair. Artık ne meme ucu yönü fantezim, ne kola arzum, ne de biskremin akışkan çikolatasının güzelliği kalmıştı içimde. Bulunduğum balkondan atlamamak için zor tutuyordum kendimi. Her şey bitmişti… Geri dönüp perdelerin arasından nurten yenge’nin giyinmesini seyrettim. şevkisini içeriye doğru kıvırma çabaları yüreğimden tüm iyi şeyleri söküp alıyordu. son bardak kolamı halıya döktüğümde bile bu kadar acıtmamıştı. yeni bir komşu yenge bulmalıydım, seksi bir komşu yenge olmadan yaşanmayacağının farkındaydım. içeri girip hızlıca kapıya yöneldim. usulca kapıyı açıp çıktım. arkamdan kapıyı kapatmadım ki anlık bir korku yaşasın şevkili nurten. bi şekilde moralimi yerine getirmem lazımdı. köşedeki iddaa bayiine girdim. Herkes kuponuna gömülmüş tahmin yapmaya çalışıyordu. Ortam o kadar sessizdi ki, biri çıkıp ‘son 15 dakika çocuklar’ diyecek zannettim bi an. Tek tek inceledim hepsini, içlerinden asık suratından sürekli kaybettiği belli bir amcanın yanına gittim. Kuponuna maçın kodunu girmiş sonuç tahminini işaretlemek için kalemini sağ tarafa doğru götürüyordu. 1 i işaretleyecek gibi duruyordu ki elini0 adoğru ittirdim. Aniden irkildi, sonra suratında masum bir gülümseme ile yukarı doğru baktı. Hemen 0 ı işaretledi. Diğer maçın kodunu yazdı kalemini sonuç kısmına götürdü, elini tutup 1 e doğru ittirdim. Hemen 1 i işaretli. Bu şekilde 4 maç yaptık. Sonra da kuponu yatırmadan çıktı gitti. Sonradan öğrendiğime göre milletten borç almış, baya yüklü bir miktar girmiş o kupona. Hiçbiri tutmamış ne yazık ki, zaten bende hiç şans yoktur. İddaacıdan çıkıp avare avare dolaşmaya başladım. Nurten yenge olayından sonra çok tadım kaçmıştı. Görünmez olmaktan da baya sıkılmıştım. Gideyim şu iksiri içeyim kurtulayım düşünceleri içinde azmanlar apartmanının yolunu tuttum. Azmanlar apartmanı görünmez olduğum apartmandı. Adresi hatırlamaya çalışarak yol kenarından yürüyordum ki bir araba durdu yanımda. Şoföre baktım, bizim prof. ‘atla bakalım’ dedi. Etrafıma baktım kimse yok, resmen benimle konuşuyor. Ön kapıyı açtım, oturdum. Gözlerine bakıyorum o da gözlerimin içine bakıyor. Kafamı sağa sola salladım gözleriyle beni takip etti. ‘amına koyarım senin’ dedim bir anda korkarak. Hemen sağ elimle ağzımı kapattım. 45 dakika kadar öyle bekledikten sonra elimi indirip, ‘beni nasıl görüyorsun’ diye sordum. ‘azmanlar’a mı?’ diye soruyla cevap verdi. ‘evet de beni nasıl görüyorsun?’ diye sorusuna cevap verirken eski sorumu yineledim. Mükemmel bir hareketti bu gerçekten. Yolda bana başından geçen olayı anlattı. Bizim görünmez adam bunun taksisine binmiş, küçük sıvıyı arabada düşürmüş. Bizim prof taksici de bu sıvıyı alıp üzerini okuyunca bunu göz damlası zannetmiş ve sürekli yaşaran gözlerine damlatmış birer defa. O gün bugündür her türlü görünmez şeyi görebiliyormuş. İçimden ‘yalanına sokuyum’ desem de bu durumun başka bir açıklaması olamazdı. Azmanlar apartmanının önüne gelip durduk. Ben inerken arkamdan ‘yine beklerim’ diyerek gülümsedi. Ben de ona gülümsedim. Apartmana girip merdivenlere yöneldim. Osuruk olaylarına girmeden direkt 5. kata çıktım. Kapıyı çalıp dört buçuk saat bekledim, sonunda açıldı. İçeri geçip oturdum. O salak da kapının dışına bakıyor hala kim geldi diye. ‘görünürlük iksiri nerede?’ diye sordum. Arkasını dönüp gülümsedi. Kapıyı kapatıp koltuğuna doğru ilerlerken ‘bu kadar çabuk mu?’ diye sordu. ‘evet çok sıkıldım, Nurten yenge’de de şevki çıktı.’ Dedim. Nurten ve şevki isimlerinin ona verdiği anlamsız duygular suratından dökülüyordu. O konuya girmemeyi seçerek ‘gerçekten görünmek istiyor musun? Çünkü bir daha görünmez olamayacaksın.’ Dedi. Hiç düşünmeden ‘evet istiyorum’ dedim. İçeri gidip parfüm kutusu gibi bir şeyde yeşil bir sıvı getirdi. ‘bunun hepsini nefes almadan içmelisin’ dedi. Bana diyor, yılların asitli kola canavarı şevket’e. ‘tamam’ dedim. Şişeyi alıp kafama diktim. Fakat bu koladan çok daha ağırdı, daha ikinci yudumumda üst solunum yollarım alev alev yanmaya başladı. Pes edemezdim, gözlerimi sıkıp şişeyi bitirdim. En renklisinden 2 tam 1 yarım geğirik saldım atmosfere. Yavaş yavaş gelen bir titreme ile birlikte görünmeye başladım. Yeniden canlanmış gibi bir histi. Ve sonunda tamamen görünür olmuştum. Dışarı çıktığımda huzur doluydum. Varlığımın her santimetre karesi için minnet duyuyordum. Profesör gülen bir yüzle önümde durdu. ‘abi beni eve bırak’ dedim. Eve geldiğimde çırılçıplak soyundum, kolam ve biskremim önümde, şevki ile birlikte youtube’da ünlülerin verdikleri frikikleri izledik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder